mayıs 99



"Mastman" başlıklı bu MASTDER köşesi
Bülent ÜSTÜN tarafından hazırlanmıştır.





DÜNYA KLASİKLERİNDEN
PENİSLER ALTINDA 20,000 FERSAH
Jül VERN

1878 Yılının yaz mevsimi gelip Sıcaktan bunalan manitalar plajları doldurmaya başladığı günlerde, İngiltere ve Fransa'da halk korku içinde gazetelerden "Malafatus Canavarı"nın dehşet dolu haberlerini okuyordu. Görgü tanıklarının ifadelerine göre hiç hissettirmeden sahile sokulan bu devasa yaratık karıya kıza sarkıntılık edip paniğe yol açıyor, sonra da daşşaklarını şakırdatmak suretiyle meydana getirdiği dalgaların arasında gözden kayboluyordu. Büyük kıskaçlarca mayolarının altı parçalanan zavallı kadınlara göre bu yaratık dev bir yengeç, metrelerce uzunluktaki uzantıların ucundaki gözlerce rontlanan biçare hatunlara göre dev bir salyangoz, onu uzaktan görüp kendinden geçenlere göre ise o, 200 - 250 ayak boyunda dev bir barraktan başka bir şey değildi...

Başlangıçta bu söylentileri sklemeyen İngiliz ve Fransız hükümetleri, halk tırsıp plajlara gitmemeye, turizm sekteye uğramaya başlayınca birbirlerinden kuşkulanır oldular. İki taraf da karşı tarafın kendi turizm sektörlerini çökertmeye yönelik gizli bir silah icad ettiğinden kıllanmaya başladılar.

***

Fransa sahillerinin doğusunda, Don Mokarro kasabasına yarım mil uzaklıktaki Lö Kuqu Koyu'nda bir grup insan olanları umursamazmışçasına denize girip eğleniyordu. Fakat biraz dikkatli bakınca farkediliyordu ki plajdaki bütün hatunlar paçoz, köt'ü başı yamuk, kötten bacaklı, sarkık memeli, envai çeşit çirkinlikteydiler. Yalnız biri vardı ki kabak gibi kasesi yüz metreden farkedilebilir yuvarlaklıkta idi. Beli, domaltıp iki elle kavrayınca parmakların birbirine değebileceği incelikte, bacakları diz arkaları tam omuzlara oturabilecek yumuşaklıkta, memeleri ise çarptığında kafa göz yarabilecek dirilikteydiler.

İşte bu şahane kadın, çevresindeki gudubet karılarla birlikte Fransız gizli servisince yönlendirilmiş Matmazel Cilloupe dö la Damcıque idi. Matmazel Cilloupe günde sekiz saat fikfiklemek suretiyle barrak mütehassısı olmuş, fikiş fokuş vakalarını çözümlemekte muvaffakiyet sahibi bir ajandı.

Matmazel Cilloupe sereserpe güneşlenirken çevresini magalaklar sarmış, mütemadiyen rontlanmaktaydı. Bu magalaklar da aslında magalak değil, herhangi bir barrak taarruzunda harekete geçmekle görevlendirilmiş seçme on iki adet Fransız askeriydiler.

Magalak timinin kumandanı Bahriye Yüzbaşı Dawoull lö Toukmaq sabahtan beri magalak rolünde Matmazel Cilloupe'un kaseyi seyrediyor, barrağını hafiften hafiften kumlara sürtüyordu. Üç günden beri kumlara onsekiz kere boşalmış olduğu için artık Malafatus'tan umudu kesmek üzereydi ki aniden denizde garip dalgaların peydahlandığını farketti. Daha ne oluyor diyemeden dalgaların arasından kocaman bir kıskaç çıkıp Matmazel Cilloupe'u ince belinden kavradığı gibi suyun içine çekmeye başladı. Hemen kendini toparlayıp ileri atılan Mösyö Toukmaq bir yandan iki eliyle avuçladığı Matmazel Cilloupe'un kasesini kendine çekmeye çalışıyordu. Fakat diğer bir kıskaç onu da ayak bileğinden yakalayıp ikisini birden çekmeye başladı. Beyhude çırpınışlar neticesinde nefessiz kalıp şuurunu yitirmeden önce Mösyö Toukmaq'ın hatırladığı son şey suyun derinliklerinden kendisine yaklaşmakta olan Malafatus Canavarı'nın takriben yirmi ayak genişliğindeki mor kafasıs oldu.

***

Mösyö Toukmaq kendine geldiğinde küçük bir hücrede Matmazel Cilloupe'la birlikte bir pervazda uzanmış yatıyorlardı.. Matmazel Cilloupe'un mayosunun altı kıskaçlar tarafından parçalanmış, damcuğu kabak gibi ortaya çıkmıştı. Mösyö Toukmaq'ın uzayan barrağı kaba etini dürttüğünde inleyerek uyandı:
--"Ihh!.. Neler oluyor!?.. Neredeyim!?.."
Mösyö Toukmaq:
--"Sakin olun Matmazel, her neredeysek, canavarın elinden kurtulmuşuz..."
Aniden kapı açıldı, izbandut gibi bir bahriye tayfası göründü.
--"Lütfen beni takip ediniz!" dedi.

***

Odadan çıkıp koridorda ilerlediler ve bir kapıdan genişçe bir salona girdiler. Burası fiktoryen tarzda döşenmiş bir konuk odasına benzemekle beraber manivelalar, dümen ve çeşitli göstergelerden anlaşılacağı üzre geminin kaptan köşküydü. Salonun ortasında Amiral kıyafetli bir adam ayakta durmaktaydı. Cilloupe ve Toukmaq içeri girince kollarını açarak neşeli bir sesle konuştu:
--"Ah, Matmazel Cilloupe dö la Damcique ve Mösyö Dawoull lö Toukmaq!.. Gemime hoş geldiniz!.. Ben Kaptan Memo, ve işte burası da Kaptan Memo'nun gemisi Masturbillus!.." Mösyö Toukmaq:
--"Sanırım bizi Malafatus Canavarı'nın elinden siz kurtarmış olmalısınız" dedi.
Kaptan Memo gevrek bir kahkaha koyverdi:
--"Ah hah hah hah hah!.. Demek canavar ha?.. Malafatus dediğiniz şeyin aslında gemim Masturbillus olduğunu hâlâ anlamadınız mı?.."
Dümenin yanındaki bir manivelayı çevirdi. Duvarı örten perde yana kaydı ve devasa bir pencere ortaya çıktı. Pencerenin ardında ise gökyüzü değil çeşitli balıklar ve yosunlar, elli atmış ayak yukarıda ise bacaklarını sallayıp kötlerini kıvırtarak yüzen hatunların bulunduğu bir plaj vardı. Toukmaq ve Cilloupe, suyun metrelerce altında canavar Malafatus'un bizzat içinde olduklarını kötleri uçuklarcasına bir şaşkınlıkla idrak ettiler. Mösyö Toukmaq:
--"Ama... Fakat... O alde siz... Hakikaten de turizim düşmanı gizli bir silahın mucidisiniz!.."
Kaptan Memo alaycı bir gülümseyişle:
--"Turizimmiş, silahmış... Çok da skimdeydi... Bu geminin tek bir amacı vardır dostlarım..."
Diğerleri dikkatle onu dinliyorlardı. Yumruğunu masaya vurarak bağırdı:
--"Otuzbir imparatorluğu kurmak!.." Sonra sakin bir tavırla devam etti: "Şimdi dilerseniz Masturbillus'u nasıl kullandığımı göstereyim."
Başının bir işaretiyle izbandut tayfa manivela ve göstergelerin bulunduğu köşeye gitti. Tavandan inen periskopa gözlerini dayadı. Manivela ve düğmelerle oynadıkça, gemiden çıkan göz ve kıskaçlar yukarıda yüzen hatunlara yaklaşmaya başladı. O esnada beyaz duvarda kocaman bir köt belirdi. Periskobun ucu kaselerden birine iyice yaklaşmış, tayfanın periskoptan izlediği kase görüntüsü çeşitli prizma ve mercekler vasıtasıyla aynı anda karşıdaki duvara yansımıştı. Kaptan Memo ekranın karşısındaki koltuğa oturmuş, fikini çıkarmış sıvazlıyordu. Tayfanın yönetimindeki kıskaçlar manitayı yakaladılar ve mayosunu parçalamayı koyuldular. Parçalanan mayonun altındaki kabak gibi köt ortaya çıktıkça ve can havliyle çırpınan kadıncağız damcuğunun iki yanındaki baldır etlerini titrettikçe Kaptan Memo da olduğu yerde titriyor, barrağına var kuvvetiyle asılıyordu. Sonunda ani bir hareketle koltuğun yanındaki ber düğmeye bastı ve yerden yükselen pirinç bir borunun içine attırdı. Ucunda kalan damlayı da parmağıyla sıyırttırıp aynı yere fiskeledi. Bir el işareti yaptı, duvardaki köt yok oldu, ve tayfa manivelaların yanından çekildi.

Cilloupe ve Toukmaq izledikleri olayın dehşetiyle dilleri tutulmuş, oldukları yerde kalakalmışlardı. Kaptan Memo koltukla birlikte onlara döndü ve sakin bir gülümseyişle konuştu:
--"İşte dostlarım, kudretime şahit oldunuz... Tüm bu icatlarım beni otuzbir dünyasının imparatoru yapacak!.. Bilimin fennin sonu yok!.. Bugün denizin altı, yarın üstü!.. Şu periskobumun, kıskaçlarımın günün birinde banyolara, tuvaletlere ve hatta mazgallardan sokaklara, eteklerin altına ulaştığını düşünsenize!.." Matmazel Cilloupe atıldı:
--"Peki ama niçin otuzbir Kaptan Memo? Gönlünüzce mala vurmak, dam üstünde köt şaklatmak dururken niçin otuzbir?.."

Kaptan Memo hiddetle ayağa kalktı.
--"Yeter!.. Belki doğru yolu görüp imparatorluğumu benimle paylaşırsınız diye umud ediyordum fakat sizler de diğerleri gibi iflah olmaz fikişkenlermişsiniz!.." Tayfaya döndü,"Kıltoupe, konuklarımızı hücrelerine götür! Zamanı gelince onları çiftleşme mevsimindeki ahtapotlara at ki sekiz koldan fikilmek neymiş anlasınlar!.."

Tayfa Kıltoupe kapıyı göstererek "Lütfen bu taraftan!" dedi.Toukmaq , Cilloupe'a gözüyle Kaptan Memo'yu işaret etti. Cilloupe ne yapması gerektiğini anlamıştı. Aniden yere eğilerek,
--"Aaa!.. Ay ne hoş düğmeleer!.. Bunlar ne işe yarıyor Kaptan Memoşkoo?.."
Parmağıyla Parmağıyla alttaki düğmelerden birini gösterirken gözlerini meraklı meraklı kırpıştırıyor, havaya diktiği kötünün deliğini büzüp büzüp gevşetiyordu. Kaptan Memo bakakaldığı kötten gözünü ayırmadan Kıltoupe'a işaret etti,
--"Mösyöyü götür, o ahtapotlara alışana kadar ben Matmazel'e aletlerin nasıl çalıştığını anlatayım."

Mösyö Toukmaq önde Tayfa Kıltoupe arkada koridorda ilerliyorlardı. Toukmaq çaktırmadan fikini dışarı çıkarttı. Ani bir dönüş yaparak az önce izlediklerinden sonra katılaşmış olan fikini Kıltoupe'un önce miğdesine, akabinde ensesine indiriverdi. Koşarak merdivenlerden aşağıya indi. Sesleri izleyerek homurtuların geldiği kapıyı açtı. Evet, yanılmamıştı!.. Burası makine dairesiydi. Daha önce hiç görmediği bu acayip makineyi tetkike başladı. Az önce kaptanın içine attırdığı boru tavandan inip makinenin kalbine giriyordu. O bölgeye eklenmiş mercek tertibatından baktığında çılgınlar gibi kuyruklarını sallayan binlerce sperm gördü. Bu spermler içinde bulundukları sıvıyı hareket ettiriyor, sıvı da helezon borulardan geçip önce türbünleri sonra pervaneyi döndürüyor en nihayetinde gemiyi hareket ettiriyordu. Kaptan Memo atmık gücüyle çalışan bir makine icad etmişti!.. Toukmaq, sperm miktarını gösteren ibrenin maksimumda olduğunu görünce aklına buradan kurtulmak için bir fikir geldi. Atmık getiren boruyu yerinden söküp fikini makineye soktu. Matmazel Cilloupe'un büzülüp gevşeyen dübürünü düşünerek bir kaç harekette attırıverdi. Sperm miktarı yükselince makine aşırı ve orasından burasından buhar püskürtmeye, çatlayıp patlamaya başladı. Toukmaq koşarak dışarı fırladı.

Kaptan köşküne ulaştığında gemi sarsılıyordu. Matmazel Cilloupe yere yatmış "Bu nasıl çalışıyooor?.." diye sorduğu periskobu bacaklarının arasına yerleştirmişti. Kaptan Memo ise duvarda yansıyan Cilloupe'un damcığı ile büzzüğü arasındaki alanın görüntüsüne bakarak barrağıyla uğraşıyordu. Toukmaq:
---"Matmazel Cilloupe! Kaptan Memo! Çabuk kaçalım! Gemi birazdan patlıyacak!.."
diye bağırdı. Cilloupe koşarak kapıdan çıktı. Kaptan Memo ise attırma öncesi anlamsız bakışlarını boş ekrana dikmiş olduğu yerde oturmayı sürdürüyordu.

Toukmaq Cilloupe'a yetiştiğinde Cilloupe çıkış kapağının manivelasını çeviriyordu. Kapak aniden fırlayıp Cilloupe'un kafasına çarptı. O basınçla içeriye dolan sulara kapılan kadın sürüklenip Toukmaq'a tosladı. Suyun tazyiki sayesinde Toukmaq'ın fiki Cilloupe'un kötüne takılmasaydı Cilloupe azgın suların arasında yitip gidecekti. İçerisi tamamen su ile dolunca Toukmaq, Kaptan Memo'yu kendi atmıklarında boğulmaya terk ederek kapaktan dışarı süzüldü. Fikinde Cilloupe takılı olduğu halde yüzeye doğru kulaç atmaya başladı...

Batan güneş dağları, kumsalı ve domalan Matmazel Cilloup'un kasesini kızıla boyamıştı. Mösyö Toukmaq boğulma tehlikesi geçiren Matmazel Cilloup'a barrak masajı yaparken yüreği cânım bilimsel icatları yok etmenin üzüntüsüyle burkuluyor, fakat dünyayı bir deliden kurtardığı için kıvançla doluyordu...

mayıs 1999 > l-manyak sayı 41